19 Şubat 2011 Cumartesi

127 Hours

Inside Job hüsranımdan sonra 127 Hours izlemeye karar verdim. Fitaş yerine, Beyoğlu Sineması'na gittim. Daha önce gidip gitmediğimi hatırlamadığım bu güzel salonda daha fazla film izlemek için kendime söz verdikten sonra film arasında frigomu aldım :)




Minimum reklamla film izlemenin keyfi bambaşka. Üstelik tam bilet 10 TL. Büyük perde saplantınız yoksa mutlaka deneyin.





Danny Boyle, Slumdog Millionaire'de birlikte çalıştığı A.R. Rahman'dan bu filmde de tam destek almış. Daha önce, En İyi Müzik Oscar'ını Inception alsın demiştim ama 127 Hours gönlümü çeldi.

Slumdog Millionaire gibi milyon mekanda geçen bir filmden sonra belki de kendini test etmek isteyen Danny Boyle bence harika bir iş çıkarmış. İzleyenler ya "leş" ya da "harika" diyor. "eh" diyene rastlamadım, ben "harika" diyenlerdenim. Filmin hikayesini çok iyi bilmeme rağmen "n'olucak şimdi" derken buldum kendimi. Elbette ki profesyonel bir gözle izlemiyorum ama ben çok sevdim. Sondaki orkestrasyon filmi feci bir Hollywood klişesi haline getiriyor ama -bilmeyenler için spoiler vermek istemiyorum- adamın hikayesi gerçek olamayacak kadar fantastik. Pardon ama herkesin .ötü yemez onun yaptığını yapabilmeyi. Bencil Amerikalı'nın kendiyle hesaplaşmasını da gördüm ya gam keder düşmez bana artık.

King's Speech'te Colin Firth'ü henüz izlemedim ama James Franco çok başarılı bir performans göstermiş. Benim Oscar favorim kendisidir. Marisa Tomei faktörü olur mu dersiniz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder