29 Mayıs 2009 Cuma

"Dilber" Fırtına


ALES'e çalışmak bahanesiyle izin aldığım üç gün boyunca çalışmak dışında herşeyi yaptığım anlardan birinde Müge Anlı'nın programına denk geldim. Kendisinden yıllaaar yıllaar evvel yaptığı magazin programlarından beri (Dobra Dobra öncesi ve sırası) hazzetmiyordum. Neyse, yine aynı kötü kaşlarıyla programı sunuyordu ama programın konusu bana ilginç geldi. 23 (yazıyla yirmi üç) yaşında bi kadın 6 yaşındaki oğlunun kaybolduğunu ve bulunmasını istiyordu. Aslında o çok gönülsüz gibi görünüyordu da kocasının ailesi bulunsun diye çaba harcıyordu. Bu arada ben neredeyse hikayenin yarısını kaçırmışım çünkü çocuk Nisan başında ortalıktan kaybolmuş. Müge Anlı, bu kadına "Sen bu çocuğa ne olduğunu biliyorsun" diye yükleniyor, o da "Hayır apla hiçbişi bilmiyorum" diyor ve kocası da birşey söylemesin diye yan gözle bakıp "Ümiiiiit" diyor ve adamı susturuyordu. Benim denk geldiğim programlardan birinde Şerefcan'ın babaannesi çıkıp "Ben de kandırılmıştım, bu kadına dikkat" diyordu anneyi işaret ederek.

Hikaye içime işledi; anneme her akşam "Küççük Muhammed'le ilgili gelişme var mı?" diye sordum. Kadının çocuğunu birilerine para karşılığı sattığından o kadar emindim ki. Makyaj yapıp çıkıyordu programa... Değişikti. Yaşı çok küçüktü... 23 yaşında neler yaptığımı hatırlıyorum, gayet de ergendim. Bu kadın da yeni yeni ergenlikten çıkıyordu, makyaj yapmak isteyebilirdi. Hatta Müge Anlı bi ara ona makyaj çantası almaya niyetlendiğini bile söyledi. Ben olayın sıcaklığından bu sabaha kadar kopuktum sadece Muhammed'in bi düğünde çekilen görüntüleri vardı hafızamda. Minik ayaklarıyla ritm tutuyordu. O kadar sağlıksız bi ifadesi vardı ki. Yaşından daha küçük görünüyordu. Çok acıdım. Eğer sattıysa çocuğu en azından çocuk hasreti olan birine gitti çocuk diye düşündüm.
Sonra... Müge Anlı'nın kriz geçirdiği haberini okudum. Sadece üçüne denk geldiğim elli güne yakın zamandır kabus yaşıyormuşuz meğerse. 23 yaşında, çok erken evlendirilmiş, iki çocuk doğurmuş, kocası var ama o ayrı bi vaka dediğim ve üzüldüğüm, bazen de dalga geçtiğim kadın, oğlunun katil zanlısıydı. TV ya da sinemadaki abartılı aşk hikayeleri "Yuh, bu kadarı da olamaz!" diye kınayan insanların, bir de bu kadının hayatına bakmalarını öneririm. "Dilber" isimli bu kadın kocasını aldatırken oğluna basıldı, cimasına devam edebilmek için evin sahibi adama çocuğunu korkutmasını söyledi ve çocuğu dayaktan kendini kaybetti. Dilber ve ekibi hastaneye gitmek yerine Muhammed'i bi tarlaya attılar. Belki de baygındı, kim bilir ki? Tarla sahibi iskeletini buldu. Kuşlar, böcekler yedi Muhammed'in bedenini. Ve bu kadın -kendi iddiasına göre - diğer çocuğu da öldürülmesin diye bu kadar zamandır sustu... Cidden aklım almıyor ve hikayenin detayını öğrenmek istiyorum. Gerçekten de şiddet pornografisi bağımlısı olabilir miyim?

Korkusuzca üreyen bu insanlardan nefret ediyorum. Tutunacak başka şeyleri olmadığı için seks yapanların sorumluluğu da mı devlete ya da topluma ait?

Gözümün önünden o minik ritmci ayaklar gitmiyor!

**fotoğraf http://www.gazetevatan.com/ adresinden alındı.