8 Ocak 2013 Salı

Kendi Kendimize İtalya

Her gün yapmayı düşündüğüm ama ertelediğim şeylerden biri bu yazı. Umarım konsantrasyonum düşmeden yazar bitiririm.

Kendi kendime doğum günü hediyesi olarak Roma bileti almamın şokunu ne kendim ne de arkadaşlarım atlatamamışken, Pelin tam bir yıl önce İtalya tatil planları yaparken tatsız bir şeyler yaşamış ve tatili ertelemişti. Kalacağım stüdyo daireyi de tutmuştum ki Pelin ve Yüce aynı tarihlerde gelmeye karar verdiler. Üstelik tatilin ikinci günü Utku ve Göze de bize katılacaktı. Herhangi bir tur dayatması olmadan kendi planlarımızı canımız isterse uygulayacağımız bir tatil olacaktı. Uzun sayılabilirdi, geniş geniş gezdik. 

Evimiz, Roma'nın Cihangir'i dedikleri Trastevere'deydi. Fotoğraflarda göründüğünden çok da farklı olmayan eve önce Pelin ve Yüce akabinde de ben giriş yaptım ve kendimizi Roma sokaklarına bıraktık. Her zaman söylediğim gibi harita okumasını bilen insanla tatil harikadır, kendinizi akışa bırakıp bir süre sonra onun kestirmeleri keşfetmesini bekliyor ve rahat rahat geziyorsunuz. Yüce, Roma'daki şansımız oldu :)


Pelin ve Yüce
Uçaktan indiğim andan itibaren fotoğraf çekme isteği uyandıran Roma'dan fotoğraf çekmekten bıkarak ayrıldım çünkü her yerden tarih fışkırıyor ve hepsini bir şekilde kaydetmek istedim. 

Roma'ya gidenlerin tavsiyesine uyarak havaalanından Roma Pass Card aldım ki müzelerde ve toplu taşımada kullanabileyim ama kartı kullanamadan döndüm. Özellikle Colosseum'u uzun kuyruklar beklemeden gezmek isterseniz mutlaka bu karttan edinin. Aşk Çeşmesi'ne paramızı atıp, Cafe Greco'da muhteşem bir öğlen yemeyi akabinde 17/05 Perşembe gününü kısa bir şehir turu ve daha sonra yapacaklarımızı planlayarak geçirdik. P&Y'nin evi kiralayan Diego'dan aldığı birkaç küçük bilgiyle beraber 18/05 sabahına uyandık. Benim küçük tatlı diş ağrım baş göstermeye başladı ve hiç İngilizce bilmeyen eczacılar cenneti Roma'da beyaz yalanlarla antibiyotik almayı başardım. Colosseum'u gezmeyi es geçen miskin turistler olarak Villa Borghese'de çimlere yayılıp, Vedat Milor tavsiyesi Pizzarium'da pizzalarımızı yedikten sonra İspanyol Merdivenleri civarında dolanırız diye düşünürken pasaportumun çantamda olmadığını farkettim. Çanta değiştirirken evde unutmuş olmakla kaybetmiş olmak arasında gidip gelirken herkesi peşimden sürükleyip eve döndük. Pasaport çantamtaymış ama ben bende değildim. Trastevere'de bir dakika boş görmediğimiz bir pizzacıda yemek yemeyi düşünürken bir gözüm yere bir gözümün yukarıya baktığını farkettim. Muhtemelen dişim yüzünden ateşim 40'a dayanmıştı. Diğerleri geceye devam ederken ben buz gibi bir duş alıp uyumak zorunda kaldım. 
Vedat Milor tavsiyesi
Villa Borghese
 19'u sabahı iki uçukla yeni yaşıma uyandım. Gün Vatikan günüydü ve evden Vatikan'a yürümeye karar verdik. Öncesinde adını hiç hatırlamadığım lokal bir pastanede kahvaltılarımızı ettik ve yürüyüşe başladık. Utku önceden online biletlerimizi aldığı için hiç kuyruk beklemeden Vatikan'a girebildik. Bir nevi Ikea olan Vatikan'ın tamamını gezemeden çıkmamız mümkün olmadı. Girişte her heykelin, her büstün fotoğrafını çekerken sonlara doğru çıkış yolunu kovalamaktan fotoğraf çekmeye dermanım kalmadı. Sistine Chapel'in bir insan tarafından yapılmış olmasına inanamayarak günümüze devam ettik. Doğumgünüm münasebetiyle Caffe Romano'da güzel bir yemek yedik. 
Doğumgünü pastam :)

20'si sabahı erkenden, iki günlük Floransa turumuz için terminale gittik. Yine Utku'nun müthiş organizasyonuyla biletlerimiz önceden alınmış olduğundan yaklaşık 1,5 saatlik yolculuğumuza başladık. Hemen terminal yakınındaki hostele yerleştik ve David'i görmek üzere hareket ettik. Tabii ki biletlerimiz önceden alınmıştı :) David'in normal bi eser olmadığı konusunda herkes hemfikirdir sanırım :) Boccadama'da lezzetli ve uzun bir öğlen yemeğinin ardından beyaz ceketli garsonların müthiş dondurmaları servis ettiği Gilli'ye gittik. Unutmadan... İtalya'da restoranlarda beyaz örtü varsa orası pahalıdır, beyaz ceket varsa siz hayal edin :) Biraz öğleden sonra şekerlemesi yaptıktan sonra sağanak yağmura teslim olup otele yakın Trattoria Za Za'da saatlerce yemek yedik. 21'inde biz kadınları alışverişe salan erkeklerimiz öğlen itibari ile şaraplarına başladılar. Biraz turistik alışveriş, biraz kaybolma ve hooop kendimizi tren saatine kadar bir bira evinde her çeşit birayı denerken bulduk. 

Boğa - Başak

Roma'ya döndük, bavulları topladık ve dönüşe saatler kala uyuduk. 
22'sinde Pelin ve Yüce, bizden daha önceki uçakla döndükleri için evi erken boşalttık; ben, eve yakın tren istasyonunun oralarda dolandım. Sırt çantama Nutella'ları doldurdum ve maksimum likit kuralı yüzünden hepsini havaalanı görevlilerine bağışlamak zorunda kaldım :)
Peki seçmek zorunda olsam - nerede böyle bi hayat? - Roma mı Floransa mı? Kesinlikle Floransa.