28 Şubat 2012 Salı

Mutlaka

Bi başlayabilsem sonunu da getiririm mi? Hayır, sanmıyorum. Yapmak istemediğim bir şey söz konusuysa başlıyor, çeyreğinde bırakıyor, canım ne zaman isterse ki pek mümkün olmuyor geri dönüp bi çeyrek daha yapıp tekrar sıkılıyorum. Hayatım yarım kalmış onlarca şeyle dolu.
Geçenlerde bilgisayarda gereksiz dokümanları temizlerken fark ettim ki her kış yurtdışında bir yerlere gitmeye heves etmiş fakat becerememişim.

Bu sefer öyle olmadı çünkü kontrol bende değildi. Her şey Selin'in "Kopenhag'a gidelim mi?" diyen mesajıyla başladı. Pasaportum yok, haliyle vizem yok ve bilet alacak param yok gibi bahaneler aklımdan akarken, "gelirim ama param yok" dedim Selin'e. 10 dakika sonra biletimin kopyasını gönderdi. Aylardan Ağustos, bilet 18 Kasım'a. Eylül'de pasaportu aldım ama vize çıkmaz bana diye düşündüğüm için Cuma günü gideceğim tatil için Pazartesi vize başvurusunda bulundum. Çarşamba günü vizem geldi :)
Bir sonraki gün ne giyeceğimi düşünmek bile zor gelirken iki gün ve bir gece için ne giyeceğimi düşünmek, ilk yurtdışı gezisinin heyecanını atlatmak ve gideceğim gün önemli bir toplantıya katılmak zorundaydım. Uçak saatinin geç olması sayesinde hepsi halloldu. Selin, İkitelli'den Sabiha Gökçen'e zamanında gelebildi. Fransa Schengen vizem var diye beni zorlayacağını düşündüğüm Danimarka, zorlamadan kabul etti. Hep "olmaz" düşüncesiyle hareket ettim ama oldu. İki güne harika maceralar sığdırdım. Onları başka zaman anlatmak üzere hafızamda saklıyorum.

Viyana bileti almam ve Sena'yı benimle gelmesi için ikna etmem dönüşümün hemen sonrasına, Viyana'ya gitmedense kendime doğumgünü hediyesi olarak Roma bileti almam maaş zammı aldığım güne tekabül ediyor. Temmuz'da ise ablamla birlikte Toronto'ya gidiyoruz bir arkadaşımızın düğününe.
Pasaport al, gidecek bir yerler mutlaka çıkar.