26 Nisan 2012 Perşembe

Turist Gibi Hissedilemeyen Şehir -- Viyana

Kopenhag dönüşünde kendime "Üç ayda bir yurtdışına çıkma" hedefi koymuştum. Pegasus'un kayak kampanyalarını başlatması bu döneme denk gelmişti. 02/12'de küçük bir plastik bardağın içine birkaç şehrin adını koyup kura çektim. Before Sunrise filminden beri hayalini kurduğum Viyana çıktı minik kağıttan. Tek başıma gitmeyi göze almıştım ama arkadaşlarıma benimle gelmeleri için çeşitli duygu sömürüleri, eğlence vaatleri gibi baskılarım devam etti. Sena'yı ikna ettim :) 
Bu sefer vizeyi son dakikaya bırakmayıp Ocak'ta aldım ve hazırlıklar başladı. Otel yerine evde kalma fikrini daha önce tecrübe ettiği için Sena araştırmalara başladı. Baktığımız onlarca evden sonra birinde karar kılabildik. Evimiz, Viyana'nın merkezi denebilecek olan Stephansplatz'a çok yakın Hoher Markt'ta.

Öncelikle herkese gruß gott. her mağazaya girdiğimizde "muskat" gibi gelen bu sözün selaminaleykum muadili olduğunu dönüs yolunda şoförümüzden öğrendik.

09/02
14:10'da vardığımız Viyana karlar altında. Evi kiraladığımız şirket havaalanından geliş/gidişlerimiz için Nikolas'ı ayarlamıştı. Bilmiş bilmiş "Karı ziyaret etmeye mi" geldiniz diye sordu. 

Yatağımız
Evimiz salon, wc/banyo ve mutfaktan ibaret. Tek yatağımız var, samimi bir tatil olacak :)
Figlmüller'de yemeği beklerken
Eşyaları eve bıraktıktan sonra hemen dışarı çıktık. Atak kişiliğimle Stephansplatz'daki otellerden birinden harita aldım. Schnitzel için Figlmüller'i tercih ettik. 
H&M müzesi :)
Hava -9 derece olduğu için üç dakikada bir mağazaya girme ihtiyacı duyuyoruz. H&M müzesi denebilecek bir H&M' girdik. Viyana'nın en tuhaf yanı kendimi turist gibi hissedemedim çünkü her yandan Türkçe bir şeyler duyuyorum. Burası da oralardan biri :) Ama içi çok güzeldi; fotoğraf çekmeden duramadık. Sıcacık evimize geri döndük ve gece dışarı çıkmaya halimiz kalmadığı için erkenden uyuduk. 








10/02
Erkenden uyandık. Sena Viyana'da yapılacakları internetten araştırdı ve kahvaltı için Aida'ya gittik. 
Ben hiç sevmedim. Ayakta ve tatlı ürünlerle kahvaltı bana göre değil. 


Pegasus'un Aralık ayı dergisinde bir bölümü Viyana'ya ayırdığını görünce dergiyi yanıma almıştım. Orada gördüğümüz Sax&Co'ya gidebilmek için harita uzmanı Sena ile yola çıkıyorduk ki her köşe başında bizi selamlayan Salamender ve Humanic'lere karşı koyamayıp Aida'nın köşesindeki Humanic'e girdik. Ayaz'a lacivert bir EMU aldım, seneye giyer :) Sax&Co bunlardanistiyorum.com ve buldumbuldum.com gibi web sitelerinin vücut bulmuş hali gibi.
Sax&Co'daki değişik ürünlerden biri
Çok şeker değil mi :)
Turistik aktivitelerle donatmadığımız gezi planımızda acıkınca lokal restoranlara gitme kararı aldık ve sokaklardan birine girdik. 
Neden olduğunu şimdi hatırlayamadım ama bir İtalyan restoranına girdik. 
İngilizce konuşamayan garsonlara derdimizi anlattıktan sonra devasa pizzalarımız geldi. Bitiremeyeceğimizi anlayınca da paket yapar mısınız dedik. Evet, biz Türküz :) Bize alüminyum folyo ve torba verdiler. Paketi kendimiz yaptık hahaha
Devasa pizzası ve Sena
Kendi paketini kendin yap
Eve yakın bir marketten alışveriş yaptık. Sabaha kahvaltılığımız, akşama da folyolu pizzamız var :) Evin kirasını almak için bir görevli geldi. Hesaplarımızın yarısı kadarmış, kira için ayırdığımız meblağ alışveriş bütçesine aktarıldı. Pazar günü Prag'a gitme planlarımız var, bakalım. 
Gece, Charlie P's diye bir İrlanda barına gitmeye karar verdik. Kemancı edalı mekanda sevdiğimiz müzikler, güzel kokteyller hazırlayan bir barmen olunca geceyi orada sonlandırıp eve döndük. Bardaki Türk popülasyonunu belirtmeme gerek yok, kocaman bir aile gibiydik :)

11/02
Dün gecenin etkisiyle sert bir uyanış yaşadık. Sarımsaklı zeytin, tereyağ ve domatesli kahvaltımızı ettikten sonra Viyana sokaklarına düştük. 
Gittiği yerleri aşırı derecede öven Pegasus gezginlerine güvenip gittiğimiz Naschmarkt yoğun olarak Türk mezeleri satan, Eminönü'ne benzer bir alan. Evet güzel fakat bizim için değişik değil. 
Prag ve Budapeşte gidişimizi organize etmek isterken fark ettik ki yol 5 saate yakın sürüyor ve çok pahalı (Gidiş-Dönüş 84 eur) Paketleri bırakmak için eve uğradığımızda Sena Bratislava'ya gidelim dedi. Sanırım daha uygun. 
Akşam Chelsea diye bir bara gittik. Bronx'a benzer biraz daha salaş bir mekan. Vestiyer kuyruğu inanılmaz, sakın üstünüzü bırakmayın. Burada en büyük sürpriz gecenin sonuna kadar hiç Türk görmeyişimizdi :) Vestiyer kuyruğunda isyankar bir Türk kendini hemen belli etti. Cuma gecesinin yorgunluğunun Cumartesi'ye aksetmesinden ve Sena ile yaşadığımız tartışma yüzünden geceyi kısa kesip eve döndük.

12/02
Cafe Sperl / Sena

Cafe Sperl / Ben

Cafe Sperl'ün harika musluğu
Bratislava yolu

Bratislava'nın turistik meydanı. Old City.

Simgelerle poz vermekten kaçınmam :)

Bu binadaki simetriye bayıldım.

Blue Church bir Sultanahmet Camii değil

1940'larda buralarda yürümek vardı...
Dün gecenin gerginliği devam ediyor.  Viyana Pazar günü tam bir hayalet şehirdi.Sabah Cafe Sperl'e gittik kahvaltı için. Gerçekten çok güzeldi. Tereyağlı rollu ve peynirli omleti harikaydı.
Rahat koltuklar, kimsenin karışmadığı, "bi çay daha alır mısın" demediği harika bir yer Cafe Sperl.

























Bu musluğa bayıldım. Tuvalete giderken telefonum yanımda değildi, Sena'dan rica ettim mutlaka fotoğrafını çek diye :)


Öğleden sonra Bratislava'ya gitmeye karar verdik. Bu sırada aramızdaki gerginlik sonlandı. 14:00 gibi trene bindik. 
















Bratislava trenle bir saat uzaklıkta. Tren garının çıkışında sizi esmer vatandaşlar karşılıyor. Yol bilmediğimiz için taksiye bindik ve tabii ki kazıklandık. Gezilebilecek pek bir yer yok. Hediye dükkanlarında kredi kartı geçmiyor, yanınızda nakit bulundurmanızı tavsiye ederim.





Bu fotoğrafı çektiğim an hala aklımda. Sena, ışık müthiş çabuk çek dedi. Şimdi bakıyorum da gerçekten çok güzel bir anmış. 


















Bu adamla poz veren kim bilir kaçıncı kişiyim?




















Tren çıkışında 5 EUR'a aldığım haritada -kazıkçılar kazıkçı - gezilecek yerlerden biri olan Blue Church'un karşısındaki bu bina harikaydı. 














Hansel ve Gratel'in şekerden evlerine benzeyen bir kilise Blue Church. Adı benzer ama kendisi asla Blue Mosque'a benzeyemez :)












Tarihi yerler gezerken aklıma hep "bu sokakların ilk sahipleri nasıl yaşıyorlardı?" sorusu geliyor.



17:00'deki dönüş treniyle Viyana'ya döndük. Bavulları hazırladık, Kaktus diye bir bara gittik. Belki Pazar diye 5 kişi vardı ve çok kötü bir müzik çalıyordu. Oradan çıkıp 1516 diye bir mekana gittik. Buraya Taps-Megusta karşımı diyebiliriz. Sena ile biraz geçmiş biraz günümüz hesaplaşması yapıp eve döndük. 








Evimizin çaprazındaki meşhur saat kulesi
13/02
Uçağımız öğlen. Sabah erkenden kalkıp biraz daha hediye alışverişi yaptık. Nikolas bizi bekliyordu. Yaptığımız alışverişlerle daha da ağırlaşan bavullarımızın kg sınırını geçmesinden endişe ederek tartıya verdik ama sıkıntı olmadı. Duty freede tanıştığımız Beyzai yardımını esirgemedi, ikramlarda bulundu. Fiyat avantajı olan ürünleri gösterdi, bir sonraki gelişimiz için gidilecek yerler bilgisi verdi. Onunla dönüş yolunda tanışmış olmak üzücüydü ama olsun. Kir kokulu Hawelka'yı, burnu büyük garsonlu Cafe Mozart'a bir daha gelmeyiz ama üç güne sığmayacağı için gezmediğimiz müzeleri ve Beyzai'nin söylediği mekanları dolaşmak için bir kez daha Viyana'ya gidebilirim...

Viyana, genel olarak beni mutsuz etmedi. Hatta, daha uzun kalsam sanırım yaşayabilirim dediğim bir şehir.